Yazıya başlarken şu üç cümle arasında gidip geldim;
“Bugün 19 Mayıs, yaşasın ruhu genç, fikri genç ülkemiz” diyerek olabilirdi.
“Bu hafta Ankara Üniversitesi’nde başlayacak olan ‘Kaos ve Kriz Yüzyılında Sorunlar, Çözümler ve İletişim Yönetimi’ Sempozyumuna çoğu profesör olmak üzere yüksek katılımın nedenini” sorarak başlayabilirdim.
“Şehre korku sindirmiş mafyaya operasyonun gittikçe karmaşık bir hâl alması, ‘diziler gerçekleri etkiliyor’ varsayımını tersyüz ediyor, belli ki gerçekler dizileri etkiliyor” cümlesiyle de olabilirdi.
Hangi cümleyle olursa olsun, yazı aynı şeyi söyleyecekti;
Dünya giderek karmaşık, zor bir ilişkiler ağına dönüşüyor, dönüşecek.
Böyle bir dünyayı yönetilebilir bir küreye çevirmek için yeni anahtarlar gerekiyor. Onların en önemlilerinden biri “duyguları yönetebilme anahtarı.”
“Olumlu duygular”ı yöneten anahtarın anahtarlığı, yumuşak renklerden, “olumsuz duygular”ı yöneten anahtarın anahtarlığı ise koyu renklerden oluşuyor.
Küresel tüketim sistemi olumlu duygular üzerinden iktidarını kuruyor; keyif, güzellik, moda…
Küresel politik sistem ise olumsuz duygular üzerinden iktidar kuruyor; şüphe, belirsizlik, korku…
Bu iki duygunun üzerine çıkacak yollar var. Mustafa Kemal Atatürk biliyordu.
Korku ve belirsizlik içerisindeki halka, o korkuyu ve belirsizliği yenebilecekleri inancını verdi, hedefini koydu.
19 Mayıs’ın yıldönümü. Mustafa Kemal’in 105 yıl önce bağımsız, dünya barışına hizmet eden bir ülke, bir “ulus devlet” hedefine varmak için başlattığı mücadeleyi devam ettiren her çabanın desteklenmesi gerekiyor.
Gençlerimiz bizim teminatımız.
Son yıllarda izlenen iyilik ve barış odaklı dış politika anlayışını, milli savunma politikalarındaki kararlı duruşu, eğitim, tarım ve sağlıkta da başarabilen bir Türkiye’yi hiçbir genç terk etmez.
Gençlerimizin zihni, barış ve huzur içerisinde olan kendi ülkelerinin, dünya üzerinde yaşanacak en güzel yer olduğunu anlayacak kadar aydınlıktır.
Korku ve belirsizliğe karşı duran her söylem, korku ve belirsizlik üreterek dünyayı yönetenlerin karşısına konabilecek en büyük güç olacaktır. 19 Mayıs ruhu bu gücü taşır.
Gençlik bayramı ve Mustafa Kemal’in doğum günü kutlu olsun.
Politikamız ve futbolumuz benziyor
Ülkede ne zaman seçim olsa derdimiz, tasamız ‘kim seçilsin” oluyor.
“Kim seçilsin” sorusu, “seçilince ne olacak” sorusunun önüne geçiyor.
Futbolda da öyle.
Fenerbahçe’de kongre var. Ali Koç “adayım” dedi, Aziz Yıldırım da “adayım” dedi.
Onları konuşmaya başladık.
Oysa futbolumuz en kötü, en sorunlu dönemini geçiriyor. Ortalamayla yetinir olduk.
Alt yapılara bakan yok, oralarda yaşananları inceleyen yok.
Yeteneklerin heba edilişini konuşmuyor kimse.
Tek mesele, kimin seçileceği. Seçilecek kişi, parayı konuşturup başarı hedefleyecek. İnançsız ve ilkesiz başarının kalıcı olmayacağını unutacak.
Aklımda kalan
Üniversitelerin magazin ödülleri vermesi: Her gün bir üniversite, verdiği magazin ödülüyle haber oluyor. Önce özel üniversiteler yapıyordu, reklamlarına hizmet ediyor deyip geçiyorduk, şimdilerde devlet üniversiteleri de başladı. Ödül alanlara bakıyorsun, bir iki isim dışında ödüller havaya saçılmış kimin başına düşmüşse o almış kıvamında. Neden kimse “üniversitenin itibarı” konusunu mesele etmiyor? İtibarla magazinin, magazinle bilimin nasıl bir ilişkisi kuruluyor? Elbette üniversiteler sadece bilim konuşulan soğuk yerler olmamalı ancak üniversiteler “nasıl bir kültür” konusunu mesele edebilmeli. Dolayısıyla hepimiz oturup “Üniversite aslında nedir” sorusunu bir daha düşünmeliyiz.